14 Mart 2013 Perşembe

Hayat

Elbette hayata dair o 'engin' deneyimleri paylaşma telaşı ile başlamayacağım her bu başlıkla başlayan yazılarda olduğu gibi. O kadar karmaşık da olmayacak bu sefer söyleyeceklerim. Çünkü... Kendimle yüzleşmem de değil elbette. Çünkü karmaşıklaştırmaya gerek duyacak bir koşul, bir şart kalmadı artık benim için. 'Herkesin ben olarak yaşadığı' bir çağda, 'ben' olmanın verdiği o yaşanmışlıkların 'beni' anlamak için kendimi soyutlamam da değil kendimden. (evet, belki de biraz karmaşık oldu bu yine)

'Hayat ne garip?' Bu ise artık sadece Mahsun Kırmızıgül-Cem Karaca düetine dair bir mesele. Hayat bu düetteki çelişkiyi gördükçe gerçekten de çok garip. Ve mesele, benim yeni bir şeyleri kavramam sadece. Yeni şeyler ise çelişkilerin içinde...

Ne diyordu o büyük yöntem: önce şimdiye, sonra şimdiye neden olan geçmişe, daha sonra belirleyebileceğin geleceğe, belirlemek için ise geleceği oluşturacak şimdiye bakılmalı genelleştirilmiş bir yolla. Bu döngü içinde hep 'şimdi'nin ne olması gerektiğini düşünüyor insan. Bunun bilincinde olmak işte beni şaşırtan. Bu öyle bir ilişkilendirme ki 'ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü' tadında. İkisine dair olan ya da olmayan. Ama 'ne yardan ne serden' tarzında bir idarecilik değil. İkisini de yadsıyan ama aynı zamanda ikisini de taşıyan içinde.

'Ne geçmişten korkmak ayıp şimdi, ne de düşünmek geçmişi' ise şimdiden başlayan bir geçmiş kırılmalarının ifadesi. Bu da geçmişle şimdinin iç içe geçişini; fakat o tarihsel 'nokta' ayrımlarını koyabileceğin bir inşa süreci.

Livant'ın Kellik İlacı'nı okurken 'bu yazıyı kaç kel okudu acaba?' diye düşünmeden edemedim bugün. İşin özü, buradan başladı o 'bütün parçaları birleştirme' meselesi. Saçın azlık sorununu çözme uğraşında bir kel için kafasını küçültmesi yöntemindeki ahmaklığın, 'uydurma' dediğimiz olguyu simetrik değil asimetrik olma özelliği açısından değerlendirmesi yazıyı bu kadar eğlenceli ve önemli kılan.

Elbette bundan sonra gelecek olan gecikmiş bir rica.

Bu noktaya gelmek kafasını küçültmeye çalışan bir insanın saçlarını arttırma yönündeki hevessizliğinden kaynaklanıyor. Eğlenceli, sonuçsuz, ilginç ve 'acaba?'lı bir cabanın çaresizliği...

Anlıyor ki hayat ne 'laptop kullanan, yemek yiyen, okula giden' bir insan tahlili kadar basit, ne de o insanı kendi bilincinde oluşturduğun kadar idealist. İnsanın yarattığı, düşündüğü yere kadar maddi temeli geniş; insanın yarattığı, düşündüğü yere kadar da darlığa ait değil.

Hayat karşıdakinden beklenen, alınan kadar umutsuzca değil!

Ne de verebildiğini alamamaktan yakınacak kadar egoist.

Hayat ne diyalektik, ne materyalist.

Hayat hem diyalektik, hem materyalist.

Yok canım;

ben hala çok değişmiş değilim. Klişelerde olduğu gibi geçmişinden bağımsız ve geleceği bu bağımsızlık üzerinden kuracak bir şimdiye sahibim diyecek değilim.

Geçmişi geleceğini belirleyecek koşullarda bir şimdiye dair müdahalelerde bulunan benim.